I) GİRİŞ
Devletlerin gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturan vergiler çeşitli maksatlarla ihdas edilir. Özel teşebbüslerin hakim olduğu günümüz serbest piyasa şartlarındaki eşitsizliklerin gelir ve servetler dağılımında adaletsizliklere yol açtığı bilinmektedir. İşte devletin bunu gidermek ve vergi adaletini sağlamak adına piyasaya müdahalede bulunması gerekir burada kullanılacak en etkili araçlardan biri vergilerdir. Bu çalışmamızda da kısaca verginin tanımı ve tarihi gelişimi fonksiyon ve amaçlarına bunlar arasında sosyal amaca vurgu yapılacak ve bunu sağlama yolundaki önemli faktörlerden olan negatif gelir vergisinden bahsedeceğiz.
Verginin tanımı ve tarihçesine kısa bir bakış
Devletin egemenlik gücüne dayanarak kamu hizmetlerini finanse etmek amacıyla gerçek ve tüzel kişilerden ödeme güçleri oranında, karşılıksız ve kesin olarak, cebren aldığı iktisadi kıymetleri ifade eder.
Verginin tarihçesine kısaca baktığımızda insanların toplu halde yaşamasıyla birlikte ortaya çıkan ve gelişen vergi, ilk zamanlarda mutlak güç sahibi kral ve derebeylere hediye şeklinde takdim edilen, sonraki vakitler merkezi devlet modeline adım atıldıkça artık mecburi hale gelen bir kaynak haline gelmiştir.Bu niteliğin değişim sebebi geleneklerin değişmesi, savaşlar ve kollektif gereksinimlerin karşılanma zorunluluğu olarak belirtilebilir.
II) VERGİNİN FONKSİYONLARI
Verginin çeşitli fonksiyonları vardır bunlara kısaca şu şekilde değinmek gerekirse:
a)Verginin mali fonksiyonu
Vergilerin mali veya fiskal fonksiyonu günümüzde de varlığını muhafaza eden önemli bir fonksiyondur ve kamu harcamalarını karşılayabilmek için optimal düzeyde bir gelir sağlanması amacına yönelik olup, özellikle toplumsal ihtiyaçların sürekli arttığı ve genişleme gösterdiği günümüz devletlerinde bu amaç ayrı bir önem kazanmaktadır.Tabi vergilerin mali fonksiyonlarını icra edebilmeleri için parasal ekonominin yaygınlaştırılması, vergi alınan konu ve kişilerin kapsamının genişlemesi kaçakçılıkla mücadelede etkili yöntemlerin geliştirilmesi aynı zamanda mükelleflerde vergi bilinci ve ahlakının yerleştirilmeye çalışılması bununla birlikte teknolojik ve beşeri faktörlerden maksimum derecede istifade edilmesi gerekir. Bunların sonucu olarak da elde edilen verginin verimliliği üst düzeylere ulaşacaktır.
b)Verginin ekonomik fonksiyonu
Verginin ekonomik fonksiyonu, ekonomiye vergisel tedbirlerle yön verilmesini ifade ederken bu fonksiyona uygun olarak verginin yatırım kararları üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmek, tasarrufları teşvik etmek ve bunların çeşitli tasarruf vasıtaları arasında en iyi dağılımı ile özgülenmesini sağlamanın yanında; vergi sistemi de çalışmayı ve risk üstlenmeyi teşvik edici mahiyette olmalıdır.Yatırımların teşvik edilmesi maksadıyla yatırım harcamalarının vergi matrahından mahsup edilmesi ,yine tasarrufların desteklenmesi maksadıyla tahvil faizlerinin vergiden istisna edilmesi ya da düşük oranlarda vergilendirilmesi ile üretim ve tüketimi teşvik etmek gibi düzenlemeler ekonominin yönlendirilmesine örnek olarak verilebilir.
c)Verginin sosyal fonksiyonu
Günümüz şartları içerisinde değerlendirildiğinde verginin ekonomik yanı kadar sosyal yanı da önem arzeder. Serbest piyasa koşullarında gelir ve servet dağılımı çoğu zaman adil olmamakta bu durum devletin piyasaya müdahalesini kaçınılmaz kılmaktadır.Sosyal devlet fonksiyonu içinde günümüze doğru vergilere her geçen gün biraz daha fazla ve etkili biçimde sosyal yaşama müdahale imkanları verilir olmuştur, özellikle kamu maliyesinin tekrardan dağıtıcı rolü içinde, hem ekonomik hem de mali yönden kamusal faktörler çok ciddi sosyal fonksiyon gören araçlar haline gelmişlerdir.
Verginin bariz sosyal fonksiyonu bireyler arasındaki gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesini sağlamaktır.Son yıllarda yaşanan gelişme ve değişimler karşısında örnek vermek gerekirse, çarpık kentleşme, çevre sorunları, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı gibi olumsuzlukların etkilerini bertaraf etmek amacıyla vergiler önemli bir araçtır.Mükelleflerin vergi kaçırmalarını önlemek amacıyla yapılan vergi denetimleri sosyal adaleti sağlamaya yönelik argümanlardandır.Ülkemizde sosyal adalet maksadıyla yapılan bazı uygulamalar artan oranlı vergi tarifesi KDV’de temel gıda maddelerinde çok düşük nispetler öngörülmesi, negatif vergi yoluyla geri dönüşümün gerçekleştirilmesi, 65 yaş üstü veya yoksul kişilere yapılan yardımlar, asgari geçim indirimi, istisna ve muafiyetler bunlardan bazılarıdır.
III) VERGİLEMENİN AMAÇLARI
Verginin temel amacının kamu hizmetlerinin icra edilebilmesi için gerekli olan finansmanı sağlama amacı yanında özellikle günümüz koşullarında ortaya çıkan mali olmayan amaçları da mevcuttur.
A) VERGİLEMENİN MALİ AMAÇLARI
Vergilemenin mali amacı kamunun gereksinimlerini karşılamak adına yapılan harcamaların finansmanı sağlamaktır ayrıca anayasa da kamu giderlerini karşılamak üzere vergi ödeme yükümlülüğününden bahsetmektedir.Bu hedefe ulaşabilmek için bazı koşullar bulunmaktadır bunlardan ilki vergi sisteminin milli gelirdeki artışın vergi gelirlerine de yansımasına imkan verecek pozitif bir gelir esnekliğine sahip olmasıdır, bunun yanında ikinci şart ise vergi sisteminin mali kaynak gereksiniminde meydana gelen ani artışlara hızla cevap verebilecek esnek bir yapıyı haiz olması gereğidir.Bu şartın sağlanabilmesi için birey başına düşen gelir düzeyi, gelir taksimatı, ekonominin parasallaşma düzeyi, vergi zihniyeti ve vergi ahlakı gibi, vergi potansiyeli veyahut vergi kapasitesini belirleyen sübjektif ve objektif faktörlere bağlıdır.
Verginin mali hedefine ulaşma konusunda ki üçüncü koşul, mükelleflerin vergi dolayısıyla katlanmak zorunda kaldıkları sübjektif özveriyi minimum düzeye indirmektir bunun manası vergi yükünün mükellefler arasında mümkün olduğunca adil dağıtılmasıdır.Bugün içinde genel geçer kabul edilen mali güç (ödeme gücü) nispetinde vergileme ilkesine göre vergi adaleti, ekonomik yönden aynı durumlarda olanların aynı vergi yüküne farklı mali güç de olanların farklı vergi yüküne maruz kalmalarıdır yani deyim yerindeyse bir yatay-dikey eşitlik durumu söz konusudur.Dördüncü bir şart olarak ise veri bir vergi hasılatı elde etmek maksadıyla vergi idaresinin yapacağı tarh, tebliğ ve tahsil masraflarının çok asgari seviyelerde tutulması gerekir ayrıca vergilendirme ile yatırım ve tasarruf eğilimi ile emek arzı üzerinde menfi iktisadi etkilere sebep olmamasıdır.Bu cihette altıncı ve son olarak söylenecek şey ise vergilemenin rekabette eşitsizliğe ya da zararlı vergi rekabetine sebebiyet vermemesidir.
Vergilemenin özellikle adalet ve ekonomik etkinlik amaçları arasındaki yaşanan çatışmalar yeni teorilerin ortaya çıkmasına imkan vermiştir, servet ve tüketim harcamalarını da deruhte eden geniş kapsamlı bir gelir vergisini öneren’’ adil vergileme yaklaşımı ile buna alternatif olarak geliştirilen ve gelir vergisinin yerine harcama vergisini tavsiye eden “optimal vergileme yaklaşımı’’ bu teorilerin başında gelmektedir.
B)VERGİLEMENİN MALİ OLMAYAN AMAÇLARI
Vergilemenin temel amacı olan kamu hizmetlerinin gerçekleştirilebilmesi için gerekli finansman kaynağını sağlama işlevi dışında vergiler sosyal, ekonomik ve diğer bir takım amaçlarla da alınmaktadır.
1)Ekonomik istikrarın yeniden sağlanması amacı
Vergilemenin maksatlarından biri de ekonomide istikrarı sağlamadır vergiler ekonominin gidişatına etki eden önemli müdahale araçlarından biridir.Bu maksada ulaşabilmek için tam istihdam, makul bir fiyat istikrarı kabul edilebilir bir büyüme hızı ve dış ekonomide dengenin sağlanması şartlarına bağlıdır. Maliye politikasının içerisinde harcama ve bütçe politikaları gibi öteki politika vasıtalarıyla uyumlu olarak kullanılan vergi politikası ekonomik istikrarın gerçekleştirilmesinde etkin bir araçtır. Klasik bütçe teorisi, senelik bütçenin dengeli olması gerektiğini savunduğundan, daralma ve kriz dönemlerinde vergi hasılatındaki azalmanın sebep olacağı bütçe açığının ancak yeni vergilerle karşılanabileceği kanaatini taşır ve refah döneminde ise vergi hasılatı kendiliğinden artacağından, ortaya çıkacak bütçe fazlası vergi yükünün azaltılmasını gerektirecektir. Keynesyen ya da müdahaleci teoriler, beklentilerin aksine mevcut durumdaki dalgalanmaların artmasına sebep olan bu türden para politikalarına karşı olmakla birlikte bu görüşe göre refah dönemlerinde vergi yükünün azaltılması, bu dönemde yükselmiş bulunan tüketim ve yatırım eğiliminin daha da yükselişe geçmesine sebebiyet vererek enflasyonun artması sonucunun meydana gelmesine yol açacaktır, bu teoriler klasik bütçe teorisinin tam tersine vergi yükünün daralma zamanlarında hafifletilmesinin gerekli olduğu, genişleme döneminde artırılmasının şart olduğunu önerirler.Tabi bu durumda hangi politikaların yürürlüğe konulup icra edileceği siyasi karar mekanizmasının tercihlerine göre değişebilir.Sonuç itibariyle ülkedeki konjonktürel değişimlere göre, vergilemede izlenecek politikalar ekonominin gidişatına yön verecek etkenlerdendir.
2)Ekonomik büyümenin ve kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi amacı
Günümüz açısından dünya ya bakıldığında her ülkede ekonomik büyümenin desteklenmesi, hızlandırılmaya çalışılması kalkınmanın sağlanması temel hedeflerdendir.Ekonomisini geliştirmeye çalışan ülkelere bakıldığında (hakeza bu durum ekonomisi güçlü ülkeler içinde geçerli) yabancı yatırımcıların nasıl ülke pazarına çekilebileceği yerli yatırımcıların ise nasıl destekleneceği deyim yerindeyse aktif girişimci olacağı ve buna dair politikalar kapsamında çeşitli projelerin üretilmeye gayret edildiği görülecektir.
Bu projelerin içerikleri, vergilemede kolaylık sağlanması, düşük oranlı vergi tarifelerinin belirlenmesi gibi konular olabilir. Vergi politikaları ekonomik büyüme ve gelişimin hızlandırılması amacında işlev gören bir maliye politikası aracıdır ve devlet vergiler vasıtasıyla özel tasarruf ve yatırımları özendirerek sermaye birikiminin artmasına katkı sağlarlar. Tüm bunlarla birlikte vergi politikasının bu maksadı gerçekleştirmek için tek başına yeterli olmayacağı, kamu harcama ve kredi politikalarıyla beraber kullanıldıklarında daha etkili olacağı belirtilmelidir.
Bu konu kapsamında üretimi ve tüketimi teşvik etmek ya da kısıtlamak işlevine de değinilebilir; ‘’vergiler doğrudan yada dolaylı olarak üretilen malın maliyetine ya da satış fiyatına girerek karı azaltırlar ve malın üretimini etkilerler.Örneğin ithalat muamele vergileri ithalatı engelleyerek iç üretimin artmasına neden olurlar.Vergi miktarı üretim miktarıyla aynı yönde gelişmediği zaman vergi üretimi teşvik edici bir rol oynayabilir.Boş tutulan ya da gereği gibi kullanılmayan üretim unsurlarını daha ağır bir yükümlülüğe tabi tutan bir vergi üretimi teşvik eder.Tüketimi teşvik aynı zamanda üretimi de teşvik eder.Toplam tüketimin kısıtlanması, tasarrufları ve dolayısıyla yatırımları artırma sonucu doğurabilir ve böylece tekrar üretim yaptırabilir’’.
3) Verginin sosyal amacı
Anayasanın 73.maddesinde ‘’vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacı olduğu’’ 2.maddesinde ise devletin sosyal hukuk devleti niteliği hüküm altına alınmıştır.Devlet sosyal devlet olmanın gereklerini bir takım tedbirler alarak bazı düzenlemeler getirerek yerine getirmeye çalışmaktadır.Sosyal devletin temel maksat ve fonksiyonları sosyal adaletin sağlanması sosyal refahın ve güvenliğin gerçekleştilmesidir. Devletin ekonomik anlamdaki amacına bakıldığında vergi hasılatlarını maksimize etmek isteyebilir ancak burada unutmaması gereken mükelleflerin değişen ekonomik koşullarıdır doğal olarak her gerçek veya tüzel kişinin vergilendirilebilir gelir durumu aynı değildir.Bu duruma özellikle gerçek kişilerde rastlanır asgari ücretli ile orta ve yüksek gelirli kişileri eşit oranda vergiye tabi tutamazsınız tabi bunun içine kişinin ailevi veyahut diğer sebeplerde girebilir vergi salınırken bunlarında öngörülmesi gerekir devletin sosyal misyonu gereği zayıfları koruması gerekir.Hukuk devletinde öngörülen eşitlik kanun önünde eşitlik iken sosyal devletteki eşitlik ise sosyal adalete uygun fırsat eşitliğinin sağlanmasıdır.Anayasanın vergi ödevi başlıklı 73. maddesinin 1. fıkrasında ‘’Herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu ‘’ düzenlenmiştir burada ki mali güç kavramıda sosyal devlet kapsamı içindedir yine mezkur ifade kamu giderlerini de devletin sadece ekonomik anlamda yaptığı harcamaları için değil sosyal amaçlı yaptığı harcamalar çerçevesinde de düşünmek gerekir.Sosyal devlet, hukuk devletinin kişilere sağladığı teminatlara ek olarak ekonomik ve sosyal güvencelerde sağlamakta dolayısıyla bu iki ilke arasında bir çatışma değil birbirini tamamlama hali söz konusudur.
Sosyal amaca ilişkin yapılan genel izahatlardan sonra bazı ilkeler ışığında da konuya bakmak gerekir.
a)Mali güce göre vergilendirme ilkesi açısından:Bu ilke sosyal devletin vergi adaleti ile ilgili yanı olup mali güce göre vergilendirme şahısların ekonomik ve sübjektif durumları dikkate alınarak vergilendirilmesidir tabi dar manada ‘vergi’ için geçerli olan bu ilke(benzeri mali yükümlülüklerde kısmi de olsa karşılık ilkesi geçerli) bu ilkeye riayet edilmesi vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtılmasını sağlar.Anayasanın 73. maddesinde vergilerin mali güce göre konulacağı düzenlenmiş iken mali gücün tanımı yapılmamış ve hangi göstergeler üzerinden vergi alınacağı belirtilmemiş ama kamu maliyesinde gelir, servet, harcamalar olmak üzere üç konu üzerinden vergi alındığı kabul edilmektedir.Mali güce göre vergilendirmeyi gerçekleştirebilmek için çeşitli vasıtalardan istifade edilebilir, örneğin en az geçim indirimi, artan oranlı vergi tarifesi, emek yoluyla elde edilen gelirlerin sermaye vasıtasıyla elde elde edilenlere göre daha düşük vergilendirilmesi , sosyal maksatlı vergi muaflık ve istisnaları ile vergi indirimleri, temel gıda maddelerinin düşük nispetlerde vergiye tabi tutulması, lüks ürünlerin yüksek oranda vergiye tabi tutulması gibi vs.
b)Gelirin ve servetin vergileme aracılığıyla yeniden dağıtılması ilkesi açısından: Devletin sosyal olma vasfının gereklerini yerine getirebilmesi için vergilendirme yoluyla ekonomiye müdahalesindeki temel maksat gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlikleri bertaraf etme düşüncesidir çünkü serbest rekabet koşullarına dayanan piyasa ekonomilerinde çeşitli sebeplerle(tekelleşme, piyasa oyunları vs.) adaletli bir şekilde gelir ve servet dağılımı gerçekleşmemekte ve kişiler arasında fırsat ve imkan eşitsizliklerine yol açmaktadır, işte bu yüzden vergi aracını sosyal dengeyi sağlamak ve sosyal sınıf ile gruplar arasındaki gerginlikleri hafifletme maksadıyla kullanmaktadır.
Gelirin ve servetin daha adaletli olarak tekrardan teminini sağlamak için mali güce göre alınacak tedbirleri daha yoğun bir şekilde yorumlamak lazımdır, örneğin gelir vergisi tarifesine daha belirli bir artan oranlılık kazandırabilir; geliri belli bir eşiğin altında olanlara doğrudan devlet yardımı yani gelir desteği (negatif gelir vergisi) yapılabilir lüks mallardan alınanlar haricinde muamele ve özel tüketim vergileri hafifletilebilir, temel ihtiyaç maddelerinden alınan vergiler tamamen kaldırılabilir sosyal amaçlı vergi muaflık istisnalarının kapsam alanı daha da genişletilebilir. Tabi devletin gelir ve servetin dar gelirliler yararına yeniden dağıtılması maksadıyla ihdas ettiği düzenlemeler kamu giderleri politikası ile desteklenmeli yani maliye politikasının tutarlı olması gerekir ki ikincil(tali) gelir dağılımının adilane olması ancak bu şekilde sağlanabilir.Yasama organındaki çoğunluğun topluma atfettiği değer ve vizyonu, getirilecek düzenlemelerin rotasını çizmede belirleyici olur siyasi karar mekanizmalarının sosyal devlet bilincinden uzaklaşmaması lazım gelir . Ancak yapılan düzenlemelerinin kamu kurumları özellikle de vergi idareleri tarafından hakkaniyetle uygulanabilmesi ile anılan bu amaçlara gerçek manada ulaşılabilir.
Sosyal amacı gerçekleştirme yollarından biri olan negatif gelir vergisi konusuna ayrı bir pencereden bakmak gerekirse:
c)Negatif gelir vergisi: Gelir seviyesi belli bir düzeyin altında olanlara devletin vergi almak yerine onlara maddi(parasal) yardım sağlaması olarak kısaca ifade edilebilir.Başka bir şekilde tanımı yapılmaya çalışılırsa negatif gelir vergisi, yükümlülerin belirli bir gelir seviyesinin (açlık veya yoksulluk sınırı) üzerindeki gelirlerini vergiye (artan oranlı) tabi tutarken bu seviyenin altında gelire sahip olan kişilere bu düzeydeki geliri garanti edecek şekilde nakdi yardım yapılmasını sağlayan bir mali araçtır.Tarihe bakıldığında sistemin ilk kez M.Friedman tarafından (1962 yılında) önerildiği görülmektedir.
Gelirin ve servetin yeniden dağıtılmasıyla nasıl ki vergi adaleti sağlanılmaya çalışılıyorsa ve geliri fazla olanlardan yüksek vergi alınıyorsa aksi durumda olan dar gelirli kişilerden de negatif vergi salınması yoluyla sosyal adaleti temin etmek için toplumun o kesmine parasal yardımda bulunulmalıdır.Vergi sistemlerine bakıldığında asgari ve üstünde geliri olanlardan vergi alınmakta iken asgari düzeyin altında yer alanlar içinse devlet, sadece vergi almama yönünde değil aynı zamanda onlara doğrudan ödeme yapma uygulamasıda yapmalıdır.Ülkemize bakıldığında bu yönde uygulamalar mevcuttur.Örneğin kaymakamlıklar ve valilikler nezdinde kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma birimleri yoksullara yardım sağlamaktadırlar.
Negatif gelir vergisinin amacına da değinmek gerekirse öncelikle insan onuruna yaraşır bir yaşam kalitesi sunabilmek ya da başka bir deyişle bir ailenin insanca yaşabilmesine imkan verecek biçimde ekonomik ve sosyal gereksinimlerini karşılamak için belirli bir gelir düzeyi sağlamaktır.Tabi bu yardımların insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkilerini göz ardı etmemek gerekir çünkü bazı insanlar için anılan bu durum gurur kırıcı olarak addedilebilir.Bunun yanında iş gücü arzı üzerinde de olumsuz bir etki doğurur, kişileri çalışmama yönünde bir tercihte bulunmaya sevkedebilir.
IV) SONUÇ
Verginin amaçlarına bakıldığında ilk akla gelen elbetteki mali amacıdır, esasen vergi kamu giderlerini karşılamak üzere talep edilir.Ancak günümüz şartları devletlere artık deyim yerindeyse iktisadi endeksli politikalar dışında da misyonlar yüklemektedir.Sosyal amaç vurgusu yapan Anayasının 73. maddesi olmasaydı dahi Anayasanın 2. Maddesindeki sosyal devlet olmanın gereklerini devletin azami bir gayretle yerine getirmesi beklenirdi.Ülkedeki serbest piyasa koşullarında fertlerin gelir seviyeleri arasındaki farklar oldukça fazladır; devletin izleyeceği politikalarla toplumda yaşanan bu gelir ve servet adaletsizliklerini gidermesi gerekir ki toplum refahı da sağlanabilsin.Bu anlamda kullanılabilecek araçlardan biri de negatif gelir vergisidir çünkü devletin belirli düzeyin altında gelir elde eden kesimden sadece vergi almaması yeterli olmayabilir onlara doğrudan parasal yardımda bulunması gerekir, düşük gelirli insanların yaşamlarını idame ettirebilmeleri ve insan onuruna yaraşır asgari şartların sağlanması bu konuda önem arzetmektedir.Tabi bu tip politikaların layıkıyla ifasında kamu görevlilerine büyük iş düşmektedir, böyle bir durumda olan şahısları detaylı bir tahkikatla iyi tespit etmelidirler ki gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlikler mümkün olduğunca bertaraf edebilsin.
Sonuç olarak devlet fonksiyonlarını icra edebilmek için bir maliye politikası aracı olan ve gelirleri arasındaki en büyük dilimi oluşturan vergileri, araç ve/veya kaynak olarak kullanmak durumundadır.Ancak tüm bunların yanında devletin sosyal devlet olma özelliğini de unutmayarak politikalarını iyi belirlemeli ve vatandaşlarına belirli bir yaşam standardı sunabilmelidir.