EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNİN SONA ERMESİ HALİNDE
ZİYNET EŞYALARININ DURUMU
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 1
A.ZİYNET EŞYASI KAVRAMI 2
B.ZİYNET EŞYALARININ AİDİYETİ SORUNU 2
1-Hukukumuzda Yargıtay 04.03.2020 gün ve E.2017/3-1040 K.2020/240 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararı Öncesi Aidiyet Sorunlarının Çözümü 3
2-Hukukumuzda Yargıtay 04.03.2020 gün ve E.2017/3-1040 K.2020/240 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararı Sonrası Aidiyet Sorunlarının Çözümü 5
C.ZİYNET EŞYASI BAĞIŞLAMASININ GERİ ALINMASI 7
1-)Bağışlamanın Geri Alınması(Bağışlamadan Rücu) 7
2-)Bağışlamanın Geri Alınması Halinde İade Borcu 8
D.ÇEYİZ EŞYALARININ DURUMU 8
1-Çeyiz Senedinin Hukuki Niteliği 8
E.ZİYNET ALACAĞI DAVASI 9
1-Ziynet Alacağı Davasında İspat Meselesi 10
2-Ziynet Alacağı Davasında Zamanaşımı 11
KAYNAKÇA 12
KISALTMALAR CETVELİ
TMK :Türk Medeni Kanunu
E. :Esas Numarası
K. :Karar Numarası
b :Bent
m :Madde
bkz. :Bakınız
H.D. :Hukuk Dairesi
HMK :Hukuk Muhakemeleri Kanunu
TBK :Türk Borçlar Kanunu
GİRİŞ
Hukukumuzda 01.01.2001 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun hukukumuza getirdiği en büyük yeniliklerden biriside daha öncesinde yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı belirlenmiş iken artık yasal mal rejiminin “edinilmiş mallara katılma rejimi” olarak belirlenmesidir.
Bu kapsamda eşler, artık kanunda sayılan diğer mal rejimlerinden birini seçmedikleri takdirde mal rejiminin tasfiyesi edinilmiş mallara katılma rejimine göre yapılacaktır.
Bu çalışmamızda da evlilik sırasında taraflara takılmış olan ziynet eşyası kavramına değindikten sonra eşlerin yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi oldukları hallerde, mal rejiminin tasfiyesi sırasında; bu ziynet eşyalarının taraflardan hangisine ait olduğu meselesi Yargıtay’ın değişik kararları çerçevesinde incelenecektir.
Ardından da taraflara bağışlama niteliğinde takılan bu ziynet eşyalarının; bağışlayan tarafından bağışlamanın geri alınması halinde ziynet eşyalarının iadesi meselesine yer verilecektir.
En son olarak da her bir eşin evlenirken yanında getirmiş olduğu çeyiz eşyalarının hukuki niteliği ve akabinde ziynet alacağı davası detayları ile birlikte ele alınacaktır.
A.ZİYNET EŞYASI KAVRAMI
Ziynet kelimesinin sözlükteki anlamına baktığımızda süs, bezek anlamına geldiği görülmektedir.
Tanım olarak ziynet ise; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılan ve insanlar tarafından süs olarak kullanılan eşya şeklinde tanımlanmaktadır.
Konumuz bağlamında Yargıtay’a göre ziynet eşyasını ise evlilik sebebiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda halk arasında bilindiği üzere bilezik, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük, burma, altın kelepçe, halhal, Trabzon seti gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir.
Ziynet eşyasının tanımına baktığımızda çeyrek altın, yarım altın, cumhuriyet altını da aslında insan tarafından takılıp süs olarak kullanılmadığı halde Yargıtay tarafından ziynet eşyası olarak kabul edilip ziynet alacağı davasına konu edinmektedir.
Kaldı ki değerli taş ve madenlerin yanı sıra, eşlere düğün de takılan paralar da yine ziynet eşyası olmadığı halde uygulamada ziynet alacağı davalarında para hakkında da karar verildiği görülmektedir.
Yine bu konuda Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına baktığımız da taraflara evlilik resmi nikâh öncesinde düğünde, kınada ve hattaki nişan da takılan ziynet eşyalarını dahi ziynet eşyası olarak kabul ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak ziynet olarak kabul edilen şeylerin, evlilik münasebetiyle taraflara verilen değerli taş ve madenler olduğu fakat bunlarla sınırlandırılamayacağı bu sebeple de ziynet eşyasını; nikâh merasimi öncesinde, sırasında veya sonrasında, evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen eşya olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
B-)ZİYNET EŞYALARININ AİDİYETİ SORUNU
Hukukumuzda evlilik sırasında gelin ve damada takılan ziynet eşyalarının aidiyeti konusunda açık bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Bu kapsamda da ziynet alacağı davalarında karşılaşılan aidiyet sorununda eşler arasında bir anlaşma veya yerel adet var ise öncelikle bunlar uygulanacaktır.
Bu kapsamda öncelikle taraflar arasında evlilik sebebiyle kendilerine verilen ekonomik değer taşıyan her türlü hediyenin nasıl paylaşılacağı konusunda daha önceden yapılmış bir anlaşma olup olmadığına bakılmalıdır. Taraflar bu konuda istedikleri şekilde anlaşma yapabilirler. Buna göre isterlerse ziynet eşyalarının tamamı kadına ait olabileceği gibi erkeğe de ait olabilecektir hattaki taraflar ziynet eşyaları üzerinde paylı mülkiyet şeklinde de anlaşabilirler. Bu şekilde bir anlaşmanın varlığı halinde ziynet eşyaların paylaşımı bu anlaşmaya göre gerçekleştirilecektir.
Anlaşma yok ancak ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda yerel âdet var ise ve bu yerel âdetin varlığı iddia ve ispat edilirse geçerli olan buyerel âdete göre paylaşım yapılacaktır.
Ancak eşler arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma veya yerel adet yok ise ziynet eşyalarının aidiyeti sorunu Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre çözülmektedir. Hukukumuzda da Yerleşik Yargıtay İçtihatlarına baktığımızda ziynet eşyalarının aidiyeti sorununun çözümünde Hukuk Genel Kurulu’nun 04.03.2020 gün ve E.2017/3-1040, 2020/240 sayılı kararından öncesi ve sonrası olmak üzere ikili bir ayrıma gidildiği görülmektedir.
1-Hukukumuzda Yargıtay 04.03.2020 gün ve E.2017/3-1040 K.2020/240 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararı Öncesi Aidiyet Sorunlarının Çözümü
Edinilmiş mallara katılma rejiminde; tarafların edinilmiş malları ile kişisel mallarının açık ve net olarak birbirinden ayırt edilmesindeki nihai amaç mal rejiminin tasfiyesi sırasında edinilmiş malların tasfiyeye dahil edilirken kişisel malların tasfiyede dikkate alınmamasındandır.
Bu kapsamda kişisel mal kavramı her ne kadar kanun koyucu tarafından tanımlanmamış olsa da Kanun gereği, TMK m.220’de hangi malların kişisel mal olacağı düzenlenmiştir. Buna göre;
- Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya
- Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
- Manevi tazminat alacakları
- Kişisel malların yerine geçen değerler, kişisel maldır.
Bu açıklamalar üzerine taraflara evlilik sırasında hediye edilen ziynet eşyalarının edinilmiş mal olarak mı yoksa kişisel mal olarak mı kabul edildiği yahut kişisel mal olarak kabul edildiğinde taraflardan hangisinin kişisel malı olarak kabul edilecektir diye baktığımızda;
Bu konuda Yargıtay’ın 04.03.2020 tarihine kadar ki kararları incelendiğinde ziynet eşyalarının hangi tarafın ailesinin veya davetlisi tarafından takıldığına ve hangi eşe takıldığına bakılmaksızın kadına bağışlanmış sayıldığı ve karşılıksız kazandırma niteliğindeki bu eşyaların TMK. Madde 220 uyarınca kadının kişisel malı olarak kabul ettiği görülmektedir.
Sonuç olarak; yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre evlilik sırasında takılan ziynet eşyaları kim tarafından kime takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça ve aksi ispatlanmadıkça kadına bağışlanmış sayılmakta ve artık kadının kişisel malı kabul edilmekteydi.
Öyle ki Yargıtay bir kararında; ziynet eşyalarının iadesi için açılmış olan bir davada İlk Derece Mahkemesi’nin ‘‘düğünde davacı kadına takılan altınlar yönünden davanın kabulüne; davalı damada takılan 4 tane yarım altın, 49 adet çeyrek altın, bir adet bilezik yönünden davanın reddine ’’ şeklinde karar verirken Yargıtay ‘‘… Mahkemece; tarafların düğünlerinde damada takılan 1 adet bilezik, 4 adet yarım altın, 47 adet çeyrek altın damada ait olduğu kabul edilerek sadece kadına takılan altınlar yönünden kabul kararı verilmiştir. O halde mahkemece yapılacak iş; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, düğün sırasında geline ve damada takıldığı tespit edilen tüm takılar yönünden kadının açtığı davanın kabulüne karar verilmesi olmalıdır’’ şeklinde karar vererek İlk Derece Mahkemesi kararını usul ve yasaya aykırı bulup bozmuştur.
Tabi burada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; söz konusu ziynet eşyaları eşlerden sadece biri tarafından kullanılmakla birlikte ‘‘yatırım ’’ amacı ile alınmış ise artık ziynet eşyaları kişisel mal değil edinilmiş mal niteliğini kazanacaktır.
Burada söz konusu ziynet eşyanın yatırım olarak edinilmiş mal mı yoksa kişisel mal mı diye ayırt edilirken önemli olan ölçüt şudur ki; ailenin ekonomik ve sosyal durumu alınan ziynet eşyasını almaya elverişli ise hangi eş almış ise onun kişisel malı kabul edilecektir. Ama eğer ki alınan eşya ailenin ekonomik durumunu zorlayarak alınmış ve edinilmiş malın değeriyle de alınmış ise o zaman yatırım amaçlı olarak alınmış sayılacak ve edinilmiş mal sayılacaktır.
Ancak Yargıtay’ın ziynet eşyalarının aidiyeti konusundaki kim tarafından kime takılırsa takılsın kadının kişisel malı sayılır şeklindeki mutlak anlayış birçok yönden eleştirilmiştir. Şöyle ki;
Öncelikle,TMK m. 220/b.1 hükmüne göre, sadece eşlerden birinin kişisel kullanımına yarayan eşya, o eşin kişisel malı sayılmıştır. Buna göre de evlilik merasimi sırasında erkeğe özgü ziynet eşyasının takılması halinde Yargıtay’ın ziynet eşyalarının kime takılırsa takılsın kadının kişisel malıdır şeklindeki mutlak anlayışın benimsenmesi halinde çelişki ortaya çıktığı aşikârdır. Zira Yargıtay da bir kararında kendi içtihatları ile çelişerek düğünde takılmış olan erkek künyesinin davalı erkeğe ait olması şeklinde karar vermiştir.
İkinci olarak taraflara hediye edilen ziynet eşyalarının kim tarafından takılırsa takılsın kadının kişisel malı olarak kabul edilmesi Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına yöneltilecek bir diğer eleştiridir. Şöyle ki tarafların aileleri veya davetlileri kendi hür iradeleri ile ziynet eşyasını istedikleri tarafa takmakta serbest iken onların iradelerinin yok sayılırcasına her türlü kadının kişisel malı kabul edilmesinin kişilerin iradesine aykırılık teşkil ettiği aşikârdır.
Üçüncü olarak bazı ziynet eşyalarının TMK. Madde 220 hükmü gereği kişisel mal olduğu kabul edilemez. Örneğin, düğünde takılan çeyrek, yarım, cumhuriyet altın gibi takıların ne kadının ne de erkeğin kişisel kullanımına özgülendiğinden bahsedilemez. Bunlar, özellikle günümüz şartlarında ziynet olarak değil, aksine birer yatırım aracı olarak kullanılmakta iken Yargıtay’ın bunun gibi takıları da kadına özgü olarak kadının kişisel malı olarak kabul etmesi ve akabinde de mal rejiminin tasfiyesi sırasında erkek tarafından kadına iade edilmesine karar verilmesine şeklinde hüküm kurmaktaydı.
Aynı şekilde, paranın da bu anlamda kişisel mal olarak kabul edilmesi mümkün değil iken Yargıtay’ın düğünde takılan para bakımından kadının kişisel malı olarak kabul etmesi Yargıtay’ın mutlak anlayışına yöneltilecek bir diğer eleştirilerdir.
Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına karşı yöneltilen son eleştiride şudur ki;
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilmesiyle birlikte yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi seçilmiştir. Bu kapsamda da edinilmiş mallara katılma rejiminde, edinilmiş mal ve kişisel mal kapsamına girecek mal ve değerlerin belirlenmesi açısından mal rejiminin başlama anı oldukça önemlidir. Edinilmiş mallara katılma rejiminin başlama anı, kanun gereği eşler mal rejimi sözleşmesi ile başka bir mal rejimi belirlememiş ise evlenme anıdır.
Türk Medeni Kanununa göre de evlenme tarafların resmi memur önünde olumlu cevap verdikleri anda oluşacaktır. Yani eşler arasındaki mal rejiminde bu andan itibaren başlayacak ve eşlerin kişisel mal edinilmiş mal kavramından da bu andan itibaren bahsedilmeye başlanacaktır.
Bu yüzden de TMK madde 220 hükmü gereğince tarafların nikâh memuru önündeki olumlu cevap vermelerinden önce gelin ve damada verilen ziynet eşyaları, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait olduğundan kime takılmışsa onun kişisel malı olarak kabul edilmesi gerekirken Yargıtay resmi nikâh öncesinde düğün ve kına merasimi sırasında verilen hediyeleri de ziynet olarak değerlendirmektedir.
Bu bağlamda taraflar evlenmeden önce verilen ziynet eşyaları bakımında sanki mal rejimi başlamış gibi kabul edilerek kim tarafından kime takılırsa takılsın kadının kişisel malı olarak kabul edilmesi hukuki dayanaktan yoksun olup yerleşik Yargıtay içtihadına yöneltilebilecek en ciddi eleştirilerden biridir.
2-Hukukumuzda Yargıtay 04.03.2020 gün ve E.2017/3-1040 K.2020/240 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararı Sonrası Aidiyet Sorunlarının Çözümü
Yargıtay ziynet eşyaları kim tarafından kime takılırsa takılsın, aksine bir anlaşma bulunmadıkça ve aksi ispatlanmadıkça kadına bağışlanmış sayılır ve kadının kişisel malı niteliğini kazanır görüşünde iken 04.03.2020 gün ve E.2017/3-1040 K.2020/240 sayılı Hukuk Genel Kurulu Kararında içtihat değişikliğine gitmiştir.
Söz konusu karara konu olay özetle;
Davacı kadın düğünde takılan 18 adet bilezik,1 küpe,2 yüzük ve 11 küçük altının davalı tarafından kendi rızası olmaksızın alındığını ve ardından da geri verilmediğini beyan ederek ziynet eşyalarının aynen iadesini bunun mümkün olmaması halinde de bedelinin tahsili için Eskişehir 1.Aile Mahkemesinde dava açmıştır. Davalı ise düğünde 5 adet kendine ve 7 adette geline olmak üzere toplam 12 adet bilezik takıldığını kabul ve beyan etmiş ancak bunların kadının kendi rızası ile geri iade edilmemek üzere ortak ihtiyaçlar için kullanıldığını iddia etmiştir.
İncelemeler sonucunda İlk Derece Mahkemesi düğün sırasında kadına 7 adet bilezik ve 1 adet küpenin takıldığının tespit edilmesi sonucunda bunların aynen iadesine mümkün olmadığı takdirde de bedelinin davacıya ödenmesine şeklinde karar vermiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bu kararına karşı taraflar temyiz yoluna gitmiş ve Yargıtay 3.Hukuk Dairesi 12.05.2015 tarihli kararında düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının kim tarafından kime takılırsa takılsın kadının kişisel malı olacağını, bu eşyaların geri iade şartı olmaksızın kadın tarafından rıza ile erkeğe verildiğinin davalı erkek tarafından ispat edilmesi gerektiğini ancak davalının bu durumu ispat edemediğini tüm bu sebeplerden ötürü davalının yargılama sırasında 12 adet bilezik takıldığını da kabul etmesi üzerine 12 adet bilezik yönden karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararını bozmuştur.
Akabinde İlk Derece Mahkemesi tarafından önceki gerekçelerine de dayanarak davalı erkeğe takılan 5 adet bileziğin düğün sonrasında davacı kadına bağışlandığı hakkında herhangi bir husus olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiş ve bu direnme kararı da taraflar tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay tarafından temyiz gerekçeleri incelendikten sonra ve Hukuk Genel Kurulu tarafından gerekli tanımlar yapıldıktan sonra ‘‘kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.’’ şeklindeki Hukuk Genel Kurulu’nun kararıyla ziynet eşyalarının aidiyeti konusunda ‘‘özgülenme’’ kriteri getirilmiştir. Bu kapsamda ziynet eşyalarının kadının kişisel malı olarak kabul edilmesi için söz konusu ziynet eşyanın kadına özgü olması gerekecektir.
Akabinde Hukuk Genel Kurulu ‘‘somut olay değerlendirildiğinde kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu ilkeden hareketle, davalı erkeğin düğünde toplam 12 adet bilezik takıldığını beyan etmiş olması karşısında, bu beyanın 6100 Sayılı HMK'nın 188. maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar kabul edilmesi gerekir. Bu durumda, düğünde davacı kadına 12 adet bilezik takıldığı hususu çekişmeli olmaktan çıkacaktır. O hâlde mahkemece bu bilezikler yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.’’ şeklindeki kararı ile 5 adet bilezik açısından davalı erkeğe takılmasını herhangi bir önem arz etmediğini ziynet eşyalarından bileziğin kadına özgü olduğunu ve düğün sırasında kim tarafından kime takılırsa takılsın kadına ait olacağını bir kez daha vurgulamıştır.
Daha sonrasında Yargıtay 2.Hukuk Dairesi Başkanı söz konusu Yargıtay kararını da paylaşarak ziynet eşyalarının aidiyeti konusundaki yeni uygulamayı açıklamıştır. Söz konusu açıklamaya göre de;
Kadına takılan ziynet eşyalarının tümü kadına ait olup erkeğe takılan ziynet eşyalarından ‘‘kadına özgü olmayanlar’’ erkeğe ait olacak, ‘‘kadına özgü olanlar’’ kadına ait olacaktır şeklinde içtihat değişikliğine gitmiştir
Sonuç olarak;
1-Eşler arasında paylaşım konusunda bir anlaşma varsa ziynet eşyalarının paylaşımında da bu ‘‘anlaşma kuralları’’ veya yerel âdetin bulunması halinde bu kurallar uygulanacaktır.
2-Kadına takılan her türlü ekonomik değeri olan şey yine kadına aittir.
3-Erkeğe takılan ziynet eşyaları ise sadece ‘‘kadına özgü’’ olanlar kadına ait sayılacak. ‘‘Kadına özgü’’ olmayan ziynet eşyası yani cumhuriyet altını, ata altın, yarım altın, çeyrek altın, gram altın gibi ‘‘erkeğe’’ ait olacaktır.
4-Yine erkeğe takılan paralar açısında da para ‘‘kadına özgü’’ bir şey olmadığından doğal olarak erkeğe ait olacaktır.
5-Eşler arasında kime verildiği konusunda çelişki varsa örneğin sandığa konulanlar taraflar arasında eşit olarak paylaştırılacaktır.
6-Taraflar arasında verilen şeyin hangi cinsiyete özgü olduğu konusunda çekişme varsa bilirkişi incelemesi yapılacak ve bilirkişi raporu sonucunda karar verilecektir.
C-)ZİYNET EŞYASI BAĞIŞLAMASININ GERİ ALINMASI
Bağışlama Sözleşmesi Türk Borçlar Kanununa göre;bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmelerdir.
Bağışlama sözleşmesi iki taraflı hukuki işlem olup tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme türüdür.
Elden bağışlama sözleşmesi de tek taraflı borç doğuran bir sözleşme olup bağışlayan kişinin bir taşınırını bağışlayana teslim etmesi ile kurulur.
Bu kapsamda evlilik sırasında taraflara takılan ziynet eşyaları da bağışlama niteliğinde olup tarafların kişisel malı niteliğinde olduğunu belirtmiş idik. İşte evlilik sırasında yapılan bu bağışlama da elden bağışlama olup ziynetin taraflara teslim edilmesi ile bağışlama gerçekleşmiş olacaktır.
1-)Bağışlamanın Geri Alınması(Bağışlamadan Rücu)
Türk Borçlar Kanunu Madde 295’e göre belirli durumların ortaya çıkması halinde bağışlayan yapmış olduğu elden bağışlamayı geri alabilir.Evlilik sırasında taraflara takılan ziynet eşyası da bağışlama niteliğinde olduğundan kanun maddesinde sayılan durumların gerçekleşmesi halinde bağışlayan bağışladığı ziynet eşyasını geri alabilecektir.
İşte TBK madde 295’e göre
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemiş ise bağışlayan bağışlamadan rücu edebilir.
Bu durumlardan birinin gerçekleşmesi halinde TBK madde 279/1’e göre bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği andan itibaren 1 yıl içinde bağışlamayı geri alabilir. Bağışlayan bu süre içerisinde henüz ziynet eşyasını almadan ölürse değeri alma hakkı mirasçılarına geçecektir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki ziynet eşyasının bağışlamasında görevli mahkeme ziynet eşyasının diğer eşte kalması halinde açılan ziynet alacağı davasında olduğu gibi Aile Mahkemeleri değildir.
Bu kapsamda ziynet eşyası bağışlamasının geri alınmasına ilişkin davada görevli mahkeme Aile Mahkemesi olmadığına göre genel görevli Mahkemeler olan Asliye Hukuk Mahkemeleridir.
2-)Bağışlamanın Geri Alınması Halinde İade Borcu
Evlilik sırasında erkek, erkeğin ailesi veya gelen misafirlerin kadına ziynet eşyası bağışlaması uygulamada en çok karşılaşılan durumdur. Ancak akabinde TBK madde 295 de sayılan hallerden birisinin gerçekleşmesi halinde kadına bağışlanan ziynet eşyasının geri alınması ve kadın bakımından iade borcu meselesi gündeme gelmektedir.
Bu durumda kendisine ziynet eşyası bağışlanan kadın, bağışlayanın geri alma hakkını kullanmasıyla birlikte söz konusu ziynet eşyasında elinde geriye ne kaldıysa diğer tarafa karşı iade borcu altındadır. Eğer ki kadın ziynet eşyasını elden çıkararak yerine başka bir şey almış ise de bu zamanda aldığı şeyi iade etmekle yükümlü olacaktır.
Eğer ki kadının bağışlanan ziynet eşyasından elinde hiçbir şey kalmamış ise bağışlama sözleşmesinin karşılıklı borç doğuran bir sözleşme olmamasından kaynaklı bu durumda kadının herhangi bir iade borcu kalmayacaktır.
D-)ÇEYİZ EŞYALARININ DURUMU
Çeyiz kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda gelin için hazırlanan her türlü eşya, cihaz olarak tanımlandığı görülmektedir.
Kavram olarak baktığımızda ise çeyiz; kızın evlenirken yöreden yöreye maddi koşullara göre değişiklik gösterse de; gelin evi tarafından damat evine götürülen eşyalar olarak tanımlanabilir. Örnek olarak da mobilya, beyaz eşya, yorgan, halı gösterilebilir.
Burada çeyiz ile Mehir kavramının birbiriyle karıştırılmaması gerekir. Mehir, koca tarafından verildiği halde çeyiz kadın tarafından getirilir. Her ikisinin ortak noktası ise ikisinde kadına ait olmasıdır.
Çeyiz eşyaları, kişinin kişisel malıdır. Kişisel malların iadesi için boşanan eş, diğer eşten iadesi için talepte bulunabilir.
Ancak çeyiz eşyalarının neler olduğu, miktarları, hangi tür ve cinsten mallar olduğu iddia edilen tarafından ispatlanmalıdır. Bu tür eşyaların miktar ve çeşidinin ispatı çeşitli deliller ile olabilir. Bu delillerin başında da çeyiz senedi gelmektedir.
1-Çeyiz Senedinin Hukuki Niteliği
Çeyiz senedi gelinin beraberinde götürdüğü eşyaların liste halinde yazıldığı, altına da teslim alan kısmının eklendiği belge şeklinde tanımlanabilir.
Çeyiz senedinin amacı, esas itibariyle, boşanan kadının zor durumda kalmasının önüne geçmektir.
Bir başka deyişle, çeyiz senediyle, kadının evlenirken kocası evine getirmiş olduğu eşyaların neler olduğu belgelendirilerek kadın korunmaya çalışılmıştır.
Çeyiz senedinde; yer alan eşya ve ziynetlerin kadının olduğu, bu eşyaların boşanma durumunda kadına geri verileceği, söz konusu eşyaların iade edilmek üzere verildiği, eşyaların aynen geri iade edilmemesi durumunda değerinin tazmin edileceği ve söz konusu eşyaların kadın tarafından evden ayrılırken götürüldüğü iddiası varsa bu iddianın erkek tarafınca ispat edilmesi gerektiği gibi unsurlar çeyiz senedi ile ilgili davalarda yargılama aşamasında kabul gören karinelerdir.
E-)ZİYNET ALACAĞI DAVASI
Ziynet alacağı davası, ziynet ve çeyiz eşyaları karşı tarafta kalan eşin; bu eşyaların iadesine yönelik karşı tarafa açmış olduğu davaya denmektedir.
Ziynet ve çeyiz eşyalarının iadesine yönelik açılmış olan bu dava da görevli ve yetkili mahkeme davalının yerleşim yerindeki Aile Mahkemeleri olup Aile Mahkemelerinin olmadığı yerlerde de Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk mahkemeleri görevli olacaktır.
Eğer ki dava çeyiz senedine bağlı çeyiz eşyalarının iadesine yönelik alacak davası ise ve çeyiz senedinde teslim alan olarak erkek dışında başka bir kişinin de imzası örneğin erkeğin babasının da imzası var ise dava her ikisine birlikte açılacak ve yetkili mahkemede herhangi birinin yerleşim yerindeki Aile Mahkemesi olacaktır.
Edinilmiş mallara katılma rejimi kişisel malların aynen iadesi veya bedelinin iadesinin isteme hakkını engellemeyeceğinden ziynet eşyasına yönelik talepler, mal rejimi sona ermeden ileri sürülebileceği gibi boşanma davası ile birlikte veya boşanma davasının kesinleşmesinde sonra ayrı bir dava açma şeklinde de ileri sürülebilir. Uygulamada da çoğunlukla harcı ayrı olarak yatırılarak boşanma davası ile birlikte açıldığı görülmektedir.
Ziynet eşyalarının iadesine ilişkin talep boşanmanın eki niteliğinde değil asli talep niteliğindedir. Bu sebeple de boşanma davası sonucunda verilen hüküm ziynet eşyaları davasını etkilemeyeceği gibi asli talep olduğu için nispi harca tabidir.
Ziynet eşyaları ile ilgili açılan bu davada dava açılırken ziynet eşyalarının neler olduğu, miktarları, hangi cins ve türden oldukları açıkça ayrıntılı bir şekilde belirtilmesi gerekir. Öyle ki Yargıtay vermiş olduğu bir karar da hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, ayar, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakların infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir şeklinde karar vererek bu duruma dikkat çekmiştir.
Ziynet eşyaları davasının terditli olarak açılmasında hukuki yarar vardır. Yani, mümkünse ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmaması halinde takıların bedelinin ödenmesine karar verilmesi talep edilmelidir.
1-Ziynet Alacağı Davasında İspat Meselesi
Ziynet Alacağı Davalarında;
a-)Ziynet Eşyasının Varlığı İspat Edilmelidir.
TMK madde 6’ya göre taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Bu kapsamda da iadeyi talep eden davacının öncelikle ziynet eşyalarının varlığını ispat etmekle yükümlüdür.
Bu konuda çeyiz senedi, fotoğraf, video kaydı, yemin uygulamada genellikle kullanılan ispat araçlarıdır.
b-)Ziynet Eşyasının Davacıda Kalmadığı İspat Edilmelidir.
Hayatın olağan akışına aykırı durumu ileri süren taraf bu durumu ispatla yükümlüdür. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve hayatın olağan akışına göre ziynet eşyası niteliğindeki eşyaların kadının üzerinde olduğu, evde sakladığı ya da bizzat kendisinin muhafaza ettiği kabul edilmektedir. Bu tür eşyaların kocanın zilyetliğine bırakılması hayatın olağan akışına aykırı olarak kabul edildiği için de ziynet alacağı davası açan kadının, ziynetlerin kocada kaldığını veya götürülmesine engel olunduğunu ispat etmesi gerekmektedir.
Ancak Yargıtay evi terk eden veya kendi isteği ile evden ayrılan kadının ziynetleri de yanında götüreceğini varsaymasına rağmen şiddete uğramak suretiyle, dövülerek, zorla evden atılan, benzer sebeplerle evi terk etmek zorunda kalan kadının ise ziynetleri yanında götüremeyeceğini bu halde de ispat yükünün yer değiştirerek ziynetlerin kadında olduğunu kocanın ispatlaması gerektiği yönünde karar vermektedir.
İspat meselesinde diğer müessese; koca tarafından ziynetlerin varlığının kabul edilmesi halinde ise ispat yükünün yer değiştirmesidir. Şöyle ki koca ziynetlerin varlığını kabul ediyor ancak ziynet eşyaların düğün masrafları, balayı masrafları, ev eşyası alımı için veya evlilik içerisinde bozdurularak harcandığını iddia ediyor ise koca bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini ispat etmek zorunda olup ispatlayamadığı takdirde ziynet eşyalarını iadeyle mükelleftir.
Öyle ki Yargıtay bir kararında davacı kadının düğünde takılan ziynet eşyalarının iadesi için açmış olduğu davada, davalı erkek söz konusu tüm takıları aldığını kabul ederek tüp bebek tedavisinde kullandığını beyan etmiştir. Yargıtay ise evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini davalı erkek ispatlamak zorunda olup, davalı erkek bu durumu ispat edemediğinden dava konusu ziynet eşyalarını davacı kadına iade ile mükelleftir, şeklinde karar vermiştir.
Ziynet alacağı davasında yapılan yargılama sonucunda;
-İadesine karar verilen ziynet ve çeyiz eşyalarının Mahkeme tarafından kararla birlikte değerleri ayrıntılı olarak gösterilmesi gerekir.
Öyle ki Yargıtay vermiş olduğu bir kararda ‘‘gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir’’ şeklinde hüküm kurduktan sonra İlk Derece Mahkemesi kararını bu yönüyle usul ve yasaya aykırı bulmuştur.
-Davacı hangi talepte bulunmuş ise o yönde karar verilmelidir. Talepten fazlasına hükmedilemeyeceği gibi eğer davacı ziynet eşyasının değerinin bedelini talep etmiş ise Mahkeme tarafından aynen iadesine karar verilemeyecektir.
2-Ziynet Alacağı Davasında Zamanaşımı
Ziynet alacağı davası boşanmanın eki olmadığı için ziynet alacağı davasının açılması için boşanma davasının açılması veya kesinleşmesi gerekmemektedir. Taraflar mal rejiminin sona ermesinden önce veya sonra açabilirler.
Ancak Yargıtay ziynet alacağı davasında zamanaşımı meselesinde eşyanın mevcut olup olmamasına göre ikili ayrım yaptığı görülmektedir. Bu kapsamda davanın açıldığı sırasında; düğünde takılan ziynet eşyaları mevcut ise aynen iadesi için açılan dava herhangi bir zamanaşımı süresine tabi değildir, dava her zaman açılabilir.
Ancak davanın açıldığı sırada; düğün de takılan ziynet eşyaları mevcut değilse ve davacı tarafından ziynet eşyasının aynen iadesi mümkün olmadığı için bedeli talep edilmişse, dava açma süresi davasının kesinleşmesiyle birlikte 10 yıl olup bu süre içerisinde açılması gerekecektir.
KAYNAKÇA
Emrah KULAKLI. ‘‘Ziynet Eşyasına İlişkin Sorunların Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirilmesi’’, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 25, Sayı 1, Haziran 2019,s. 262-276
Ömer Uğur GENÇCAN. ‘‘Ziynet Alacağı Davalarında Aidiyet Sorunu’’ , Kayseri Barosu Dergisi, Sayı 5, Ocak 2021,s. 12-21
Mehmet AKÇAAL. ‘‘Düğünde Takılan Ziynet Eşyasının İadesi’’ ,Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı 2,Cilt 14,2019,s. 265-301
Şükran ŞIPKA ve Ayça ÖZDOĞAN. ‘‘Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, 2.Baskı,2020,On İki Levha Yayıncılık
Şükran ŞIPKA ve Ömer Uğur GENÇCAN. ‘‘Aile Hukuku ve Mal Rejimleri ’’,TBB Eğitim Merkezi Meslek İçi Eğitim Seminerleri-1, 04.01.2014, Aksaray
Ayberk Emirşah GEMİCİ. ‘‘Takı Merasiminde Gelin ve Damada Takılan Ziynet Eşyalarının Kime Ait Olacağı Sorunu (Karar İncelemesi)’’,Ankara Barosu Dergisi, Sayı 2020/3,s. 317-334
Mehmet Özyürek. ‘‘Evlilik Birliğinde Ziynet Eşyasının Bağışlama ve Tüketim Ödüncüne Konu Edilmesi’’ ,Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2020
İbrahim ÖZBAY. ‘‘Çeyiz Senedine İlişkin Davalarda Söz Konusu Olabilecek Çeşitli Hukuki Sorunlar’’, Legal Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi, Sayı 17,2010
Dilek ÖZBEK. ‘‘Uyuşmazlıktan Kesin Hükme Kadar Aile Davaları Rehberi’’ , 1.Baskı,2020, Adalet Yayınevi
Legalbank.net
www.turcademy.com.tr