Ruhsatsız silah, bıçak veya mermi bulundurma suçu

RUHSATSIZ SİLAH BIÇAK VEYA MERMİ BULUNDURMA,SATIN ALMA,TAŞIMA SUÇU

            Bu suçun kanuni tanımı 6136 sayılı kanuna muhalefet suçudur.Bu kanunda bahsedilen silah kavramından uzaktan veya yakından canlıları öldürebilen, yaralayan, etkisiz bırakan, canlı organizmaları hasta eden, cansızları parçalayan veya yok eden ruhsata tabi araç ve aletlerin tümü anlaşılmaktadır.

Ateşli silah : Mermi çekirdeği veya saçma tabir edilen özel şekil ve nitelikteki maddeleri, barut gazı veya bu neviden patlayıcı ve itici güç ile uzak mesafelere kadar atabilen silahlardır.

Tabanca       : Tam otomatik olmamak şartıyla, namlu uzunluğu fişek yatağı hariç 30 cm’ yi ve tüm uzunluğu 50 cm’ yi geçmeyen dumanlı veya dumansız barut veya bu neviden bir patlayıcı ve itici güç ile, gülle, mermi, saçma veya füze ile gaz ya da diğer nesneleri atabilen, belli bir çapta namluya uygun imal edilmiş yivli ateşli silahlardır.

Diğer Saldırı ve Savunma Aletleri: ateşli ve ateşsiz silahlar dışında kalan bıçaklar ile özel olarak saldırı ve savunmada kullanılmak amacıyla yapılmış her türlü ateşli ve ateşsiz aletlerini tanımlamaktadır.

            6136 sayılı  Kanun hükümlerinde belirtilen istisnalar haricinde  ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Suçun gerçekleşmesi için ateşli silah ve mermilerinin ruhsatsız olarak satın alınması, bulundurulması, taşınması yeterlidir. Suç seçimlik hareketli bir suç olup kanun kapsamındaki ateşli silah ve mermilerini ruhsatsız ve yetkisiz olarak bulundurmak, taşımak, satın almak fiillerinden birinin gerçekleştirilmesiyle oluşur.Yani bu seçimlik hareketlerden birinin gerçekleşmesiyle suç işlenmiş sayılmaktadır.

RUHSATSIZ SİLAH BULUNDURMA ,TAŞIMA SUÇUNUN CEZAYI ARTIRAN NİTELİKLİ HALLERİ

            Ateşli silahın tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya bu sayılanların benzerleri olması ya da silah veya mermilerin sayı veya nitelik bakımından vahim olması halinde beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beş yüz günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Nitelik bakımından vahamet tespit edilirken silahın atış gücü, etki mesafesi ve teknik özellikleri göz önüne alınır. Mermiler açısından nitelikte vahamet kabul edilmemekte, yalnızca sayısal vahamet söz konusu olmaktadır.Sayısal vehametle anlatılmak istenen bir kişinin kullanabileceği adetten çok fazla olmasıdır. Yargıtayın istikrarlı nitelendirmesine göre mermide sayısal vehamet 5 000 ve üzeri mermidir.

RUHSATSIZ SİLAH BULUNDURMA ,TAŞIMA SUÇUNUN CEZAYI AZALTAN NİTELİKLİ HALLERİ

             Ateşli silahın tüfek veya seri ateşli kısa sürede çok sayıda ve etkili biçimde mermi atabilen tam otomatik veya dürbünlü tabanca veya bu sayılanların benzerleri dışında kalan silahlardan olması, sayısal olarak bir tane olması ve mutat sayıdaki mermilerinin ev veya işyerinde bulundurulması halinde bir yıldan iki yıla kadar hapis ve yirmi beş günden yüz güne kadar adli para cezasına hükmolunur.Mutad sayıda mermi kelimesinden anlaşılması gereken sayının kişisel kullanıma yetecek derecede az olmasıdır.Yani tek kişinin ihtiyacı adedince bulundurulmasıdır.Ruhsatlı silahı olan kişilerin silah başına bir yıl boyunca alınabilecek mermi adedi 200 dür.Yargıtay uygulamalarında da 250 den az sayıdaki merminin mutad sayıda olduğudur.Yargıtayın bu uygulamasından yola çıkarak 250 ve altı sayıdaki mermi olması halinde  cezayı azaltıcı nitelikli halin uygulanması gerekecektir.

            Ateşli silahlara ait mermilerin pek az sayıda bulundurulmasının veya taşınmasının mahkemece vahim olarak takdir edilmemesi durumunda hükmolunacak ceza altı aya kadar hapis ve yüz güne kadar adlî para cezasıdır.Madde metninden de anlaşılacağı üzere bu nitelikli hal yalnızca mermiler açısından geçerlidir. Mermilerle birlikte silah da taşınıyorsa bu fıkra uygulanmaz. Pek az sayıda mermi adedi mahkemece takdir edilecektir.Ancak kanunun düzenleniş biçimi ve amacından yola çıkarak hatıra amaçlı taşınan ya da hata sonucu unutulan pek az sayıdaki mermiden dolayı verilecek cezayı azaltma amacı taşımaktadır.Yargıtay uygulamalarında belirtilen pek az adedi de 50 ve 50 den  az mermidir.

            Ruhsatsız silah ve mermi bulundurma, satın alma,taşıma suçu karşılık ceza miktarı itibariyle önemli ve ciddi ceza tehdidi içeren bir suçtur.Soruşturma ve kovuşturma aşamasında savunma yönünden mutlaka uzman bir hukukçu desteğinden faydalanılmasını tavsiye ederiz.

 

RUHSATSIZ SİLAH BULUNDURMA SUÇU YARGITAY KARARLARI :

T.C.YARGITAY

8. CEZA DAİRESİ

E. 2003/5494  -K. 2004/7773

T. 18.10.2004

• RUHSATSIZ SİLAH BULUNDURMAK SUÇU ( El Yapımı Olup Çalışmayan ve Fişek Patlatmayan Tabancanın Silah Olarak Kabul Edilemeyeceği )

• EL YAPIMI OLUP ÇALIŞMAYAN VE FİŞEK PATLATAMAYAN TABANCA ( Silah Niteliği Bulunmadığından Ruhsatsız Silah Bulundurmak Suçunun Oluşmayacağı )

• SİLAH NİTELİĞİ BULUNMAYAN TABANCA ( El Yapımı Olup Çalışmayan ve Fişek Patlatmayan Tabanca - Ruhsatsız Silah Bulundurmak Suçunun Oluşmaması )

6136/m.13/son

ÖZET : Hükme dayanak yapılan İzmir Kriminal Polis Laboratuarının 02.01.2002 tarih ve 211 sayılı raporunda "suça konu tabancanın el yapımı olması nedeniyle ateşleme sistemindeki parçaların birbirleriyle uyumlu olmadığı ve görevlerini yapamadıkları, dolayısıyla horozun kurulamadığı ve bu nedenle çap ve tipine uygun fişekleri patlatamadığı ve silah ustasının parça katkılı esaslı aletli müdahalesi ile giderilmesi halinde ilgili yasa kapsamına girebileceğini belirtmesi karşısında, söz konusu silahın 6136 Sayılı Yasa kapsamında bulunmadığı göz ardı edilerek beraatleri yerine mahkumiyet hükmü kurulması yasaya aykırıdır.

DAVA : 6136 Sayılı Kanuna aykırılıktan sanıklar A., 1., M'nin yapılan yargılamaları sonunda; hükümlülüklerine ve zoralıma dair ( İZMİR )18. Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 24.6.2002 gün ve 43 Esas, 415 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık A. ve diğer sanıklar vekilleri tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile 15.05.2003 günü daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü:

KARAR : 1- Sanıklar M. ve A. hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılıktan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;

Hükme dayanak yapılan İzmir Kriminal Polis Laboratuarının 02.01.2002 tarih ve 211 sayılı raporunda "suça konu tabancanın el yapımı olması nedeniyle ateşleme sistemindeki parçaların birbirleriyle uyumlu olmadığı ve görevlerini yapamadıkları, dolayısıyla horozun kurulamadığı ve bu nedenle çap ve tipine uygun fişekleri patlatamadığı ve silah ustasının parça katkılı esaslı aletli müdahalesi ile giderilmesi halinde ilgili yasa kapsamına girebileceğini belirtmesi karşısında, söz konusu silahın 6136 Sayılı Yasa kapsamında bulunmadığı göz ardı edilerek beraatleri yerine mahkumiyet hükmü kurulması,

2- Sanık İ. hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılıktan kurulan hükme yönelik temyize gelince;

Ekspertiz raporuna göre sanıkta yakalanan silahın 6136 Sayılı Yasa kapsamına girmediği anlaşılmakta ise de, sanığın evinde yakalanan 6136 Sayılı Yasa kapsamında bulunan "2" adet mermi nedeniyle hakkında 6136 Sayılı Yasanın 13/son maddesi hükmü uyarınca hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık A. ve diğer sanıklar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 18.10.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

 

YARGITAY Ceza Genel Kurulu

2011/8-278 2012/96 Karar Tarihi: 12.03.2012 T

RUHSATSIZ SİLAH BULUNDURMAK SUÇU - USULÜNE GÖRE ALINMIŞ ARAMA KARARINA İSTİNADEN HERHANGİ BİR HAK İHLALİNE NEDEN OLUNMADAN YAPILAN ARAMA SONUNDA ELE GEÇEN DELİLLERİN MAHKUMİYET HÜKMÜNE DAYANAK TEŞKİL EDEMEMELERİ KABUL EDİLEMEYECEĞİ

 HÜKMÜN BOZULDUĞU ÖZET: Usulüne göre alınmış arama kararına istinaden, herhangi bir hak ihlaline neden olunmadan yapılan arama sonunda ele geçen delillerin, sadece arama sırasında bulunması gereken kişilerin orada bulundurulmaması suretiyle şekle aykırı hareket edildiğinden bahisle sayılmaları ve mahkumiyet hükmüne dayanak teşkil edememeleri kabul edilemez. Bu nedenle, Özel Dairenin sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği yönündeki gerekçesi yerinde değildir. (5271 S. K. m. 119, 206, 217) (6136 S. K. m. 13) Ruhsatsız silah bulundurmak suçundan sanık M.'ün 6136 sayılı Yasanın 13/2. maddesi uyarınca 5 yıl hapis ve 450 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Birecik Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.05.2007 gün ve 120-220 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 08.06.2011 gün ve 3981-4511 sayı ile; hükmüne uyulmadan yapılan arama sonucu suça konu silah ve eklerinin bulunduğunun anlaşılması karşısında; aramanın CYY'nin 119/4. madde ve fıkrasına aykırı olarak yapıldığı ve CYY'nin 217/2. madde ve fıkrasının ve CYY'nin 206/2-a madde ve fıkrasının hükümlerine aykırı olarak gerçekleştirilen arama işlemi sonucunda elde edilen maddi delil ile buna ilişkin düzenlenen ekspertiz raporunun hükme esas alınamayacağı ve sanığın suçu inkara yönelik savunması ve tüm dosya kapsamı karşısında, atılı suçu işlediğine ilişkin mahkumiyetine yeter kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı da gözetilmeden, sanığın atılı suçtan beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi> isabetsizliğinden hükmün oy çokluğu ile bozulmasına karar verilmiş, Daire üyesi H. A.; şekli unsurun her koşulda yerine getirilebilmesi imkanı bulunamayacağından bahisle> karşı oy kullanmıştır. Yargıtay C. Başsavcılığı ise 06.09.2011 gün ve 177317 sayı ile; ...Somut olayda, sanığın ev ve eklentilerinde arama yapılmasına ilişkin Birecik Sulh Ceza Mahkemesinin 15.02.2007 gün ve 207/50 m üt. sayılı arama kararı bulunmakta olup anılan arama kararına istinaden sanığın evinde arama yapılmıştır. Arama kararının ne şekilde infaz edileceğine ilişkin düzenlemenin yer aldığı CYY'nin 119/4. madde ve fıkrasında hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, Cumhuriyet Savcısı hazır olmaksızın ve o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulmaksızın sanığın konutunda Birecik Sulh Ceza Mahkemesinin 15.02.2007 gün ve 207/50 müt. sayılı kararına istinaden arama yapılmış ve bu arama sonucunda ele geçen kaleşnikof marka tüfeğe el konulmuştur. Olayımızda, usulüne göre alınmış bir arama kararının bulunduğu, bu karara ve kararın infaz sırasında yapılan işlemlere yönelik bir itirazın da vaki olmadığı, arama işlemine ve arama yapılırken bir takım hakların ihlal edildiğine yönelik olarak sanıktan gelen herhangi bir yakınmanın da bulunmadığı anlaşılmaktadır. ...Hakim kararına dayanılarak, Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın, iki ihtiyar heyeti üyesi veya iki komşu bulundurulmaksızın ve fakat bu karara ve kararın infazı sırasında yapı lan işlemlere yönelik herhangi bir itiraz da vaki olmaksızın, arama işlemine ve arama yapılırken bir takım hakların ihlal edildiğine yönelik olarak sanıktan gelen herhangi bir yakınma da bulunmaksızın yapılan aramanın hukuka aykırı olmadığı ve dolayısıyla arama sonucu elde edilen delillerin de hukuka aykırı elde edilmiş delil sayılamayacağı belirlendikten sonra, somut olaya ilişkin çözülmesi gereken sorun, evinde yapı lan aramada ele geçen kaleşnikof marka silah ile sanık arasında aidiyet ilişkisinin kurulmasını sağlayacak, diğer bir anlatımla suça konu silahın sanığa ait olduğunun kabulünü gerektirecek delilin bulunup bulunmadığıdır. 15.02.2007 tarihli arama tutanağına göre, suça konu silah, sanığın ikamet ettiği konutunun girişe göre sağdan ikinci odasında yerde bulunan yeşil renkli fermuarlı bir çanta içinde bulunmuştur. Silahın bulunduğu yer ve şekli itibariyle konut sahibi olan sanığın bilgisi dışında bulundurulması hayatın olağan akışına ters düştüğü gibi, ayrıca tek katlı konuta ait bahçede de kaleşnikof marka silaha ait 1 adet boş kovan bulunmuş ve Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuarlığınca düzenlenen 06.03.2007 tarihli ekspertiz raporu içeriğine göre de, bahçede ele geçen boş kovanın suça konu kaleşnikof marka tüfekten atıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda gösteriyor ki, suça konu silah sanığın ikamet ettiği konutun bahçesinde de kullanılmıştır. Sanık tüm aşamalardaki savunmasında, suça konu kaleşnikof tüfeğin kendisine ait olmadığını savunmuş ise de, herhangi şüphelendiği biri ya da birileri olmamakla birlikte, kendisini sevmeyen kişiler tarafından evine konulmuş olduğunu belirtmek suretiyle suça konu silahın evinde bulunuşunu izah etmeye çalışmıştır. Ayrıca dosya içerisinde mevcut olan sanığa ait sosyal ve ekonomik durum araştırma belgesine göre, sanığın 5 kızı ve 4 oğlunun evli olup ayrı konutlarda oturdukları, 2 çocuğunun ise öğrenci olduğu, yine sanığın mahkeme aşamasındaki 08.05.2007 tarihli savunmasına göre de; aynı konutta eşi ve küçük yaştaki çocukları ile beraber kaldığı anlaşılmaktadır. Bu veriler ile oluş ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde, sanığın suça konu kaleşnikof marka silahın kendisine ait olmadığına ilişkin savunmasının, dosya içeriği ve elde edilen delillerle bağdaşmayan suçtan kurtulmaya yönelik savunma olarak değerlendirilerek itibar edilmemesi gerekmektedir. Bu nedenle, Yüksek Dairenin y aramanın CYY'nin 119/4. madde ve fıkrasına aykırı olarak yapıldığı ve CYY'nin 217/2. madde ve fıkrasının yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.> ve CYY'nin 206/2-a madde ve fıkrasının hükümlerine aykırı olarak gerçekleştirilen arama işlemi sonucunda elde edilen maddi delil ile buna ilişkin düzenlenen ekspertiz raporunun hükme esas alınamayacağı ve sanığın suçu inkara yönelik savunması ve tüm dosya kapsamı karşısında, atılı suçu işlediğine ilişkin mahkumiyetine yeter kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığına görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın evinde yapılan aramanın usule uygun olup olmadığı, dolayısıyla bu arama sonunda elde edilen delillerin olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir. İncelenen dosya içeriğinden; Sanığın evinde uzun namlulu silah bulundurduğu bilgisi edinilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığının talebiyle Birecik Sulh Ceza Mahkemesince 15.02.2007 gün ve 2007/50 sayı ile sanığın ikametgahında gündüzleyin bir defaya mahsus arama yapılmasına karar verildiği, Bu karara istinaden sanığın ikametgahında 15.02.2007 tarihinde ondört kolluk görevlisi ve sanığın katılımıyla arama yapıldıktan sonra, elde edilen bir adet uzun namlulu silah, bu silaha ait şarjörler ve mermiler ile bir adet av tüfeğine Sulh Ceza Mahkemesinin anılan kararı uyarınca el konularak emanete alındığı anlaşılmaktadır. Sanık kollukta; , C.Savcılığında; erce gerçekleştirilmiş ve kaleşnikof evimde bulunmuştur. Benim bu konu ile ilgili herhangi bir düşmanım veya her hangi şüphelendiğim kimse yoktur. Kaleşnikof marka tüfek bana veya evde yaşayan diğer aile bireylerine ait değildir. Ben evimde eşim B. ve diğer çocuklarımla birlikte yaşarım. Benim veya çocuklarımın bu olayla bir ilgisi yoktur. Üstelik ben yaşlı ve hasta bir insanım, kaleşnikof marka tüfeği kullanacak dirayetimde yoktur. Üstelik bu silahı bulundurmak ve kullanmak için bir sebebimde yoktur>, Mahkemede ise; şeklinde savunmada bulunmuştur. Arama kararının ne şekilde infaz edileceği, aramanın yapıldığı 15.02.2007 tarihinde yürürlükte olan 5271 sayılı CYY'nin 119. maddesinin 4. fıkrasında; şeklinde belirtilmiştir. Buna göre, konutta yapılan arama sırasında; - Cumhuriyet Savcısının, - (veya) İhtiyar heyetinden iki kişinin, - (veya) iki komşunun, Hazır bulundurulması gerekmektedir. Buna karşın uyuşmazlığa konu olayda, aramaya ondört kolluk görevlisi ile sanığın katıldığı, bununla birlikte Yasanın arama sırasında bulunmasını istediği diğer kişilerin katılmadığı, bunun da şeklen hukuka aykırı olduğu ve 5271 sayılı CYY'nin 217. maddesinin 2. fıkrasında; şeklindeki hüküm uyarınca, arama sonucu elde edilen delilin hukuka uygun biçimde elde edilen delil niteliğinde bulunmadığı ileri sürülebilir ise de; usulüne göre alınmış bir arama kararı bulunan somut olayda, bu karara ve kararın infazı sırasında yapılan işlemlere yönelik bir itiraz vaki olmadığı gibi, arama işlemine ve arama yapılırken bir takım haklarının ihlal edildiğine yönelik olarak sanıktan gelen herhangi bir yakınma da bulunmamaktadır. Bu nedenle, sırf arama sırasında şekle ilişkin bir koşulun ihlal edilmesine dayanılarak aramanın hukuka aykırı sayılmayacağı ve ele geçirilen delillerin olarak nitelenemeyeceğinin kabulü gerekmektedir. Öğretide de; Prof. Bahri Öztürk, Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem ve Doç. Dr. Veli Özer Özbek tarafından hazırlanan Uygulamalı Ceza Muhakemesi isimli eserde bu konudan bahsedilirken, ikili bir ayrım yapılarak, bu tasnifte; hak ihlalinin niteliği üzerinde durulup, bir hukuk devletinde bazı hakların mutlak, diğer bazı hakların ise nisbi koruma altında bulundurulduğu belirtildikten sonra; buna bağlı olarak ve kavramlarının ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Buna göre mutlak delil yasakları; 1- Sanığın kendisini suçlandırıcı beyanda bulunmaya zorlaması, 2- Bir kimsenin yakınlarını suçlandırıcı beyanda bulunmaya zorlanması, 3- Sanığa kendisi ile ilk temasa geçen yetkili tarafından bazı haklarının hatırlanmaması, (susma hakkı, müdafi tayini isteme hakkı gibi) 4- Hayatın gizli alanına (özel hayatta değil) yapılan müdahaleler, Olarak sayılmış, bunların dışında kalan durumlarda ise hakim tarafından oranlılık (ölçülülük) ilkesi göz önünde tutularak bakımından bir değerlendirme yapılması gerekliliğinden bahsedilmiştir. Bu bağlamda; illiyet bağı, etkileme gücü ve hak ihlali kriterlerine yer vermeden yapılan bir değerlendirmenin; gerektireceği için, böyle bir yaklaşımın ceza yargılamasında hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açabilecek son derece ağır sonuçları da birlikte getireceği kuşkusuzdur. Her şekle aykırılığın aynı zamanda bir hak ihlaline de yol açacağı şeklindeki bir kabul isabetli olmayacağından, olayımızda olduğu gibi bulunmadan yapılan bir aramada, CYY'nin 119. maddesine şekli bir aykırılık söz konusu ise de, herhangi bir hakkın ihlal edildiği söylenemeyecektir. Usulüne göre alınmış arama kararına istinaden, herhangi bir hak ihlaline neden olunmadan yapılan arama sonunda ele geçen delillerin, sadece arama sırasında bulunması gereken kişilerin orada bulundurulmaması suretiyle şekle aykırı hareket edildiğinden bahisle sayılmaları ve mahkumiyet hükmüne dayanak teşkil edememeleri kabul edilemez. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 26.06.2007 gün ve 147-159 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu nedenle, Özel Dairenin sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği yönündeki gerekçesi yerinde değildir. Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, arama sırasında ele geçirilen ve Genel Kurulun kabulüne göre hukuka uygun olarak elde edildiği belirlenen deliler de değerlendirilerek bir hüküm kurulması için dosyanın yeniden Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi H.Y. Aktan; hükmünü getirmektedir. Fıkranın son kelimesi şeklinde olup emredicidir. Sözcüğün esnetilmesi olanaksızdır. Yorumla fıkraya değişik anlam yüklenmesi de mümkün değildir. değerlendirmesine katılmak da olanaksızdır. Zabıta ile karşı karşıya bir tek sanık vardır. İtiraz etmesi halinde, itirazın içeriğinin aynen yazılıp yazılmayacağından kuşku duyması mümkündür. Diğer taraftan aramada biçimindeki yorumun da geçerliliği mevcut düzenleme karşısında olanaksızdır. Açık, somut bir hukuk normuna aykırı bir arama bizatihi öngörülen, sanığa tanınan hakkın ihlalidir. Hukukta şekli ihlal ya da nisbi ihlal/mutlak ihlal gibi bir ayrıma yer verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki bir gün nisbi ihlaller çoğalabilir ve bu halde de usul kuralları ve güvencelerine yer kalmaz. Kamu yararı, ceza yargılamasında, kişi yararının önüne geçmez. Delil tartımı değerlendirilmesinin hukukumuzda yeri yoktur. Anayasaya göre (AY.m 38/6) Hukuk devletinde her suç aydınlatılmalıdır. Ancak, her suç, hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle aydınlatılmalıdır. yorumuyla basit ihlal/mutlak ihlal, biçimindeki yaklaşım hukuk devleti ilkesini de gereksiz kılan sonuca götürür. Usulüne göre alınmış mahkeme kararından sonra CMK m. 119/4. ihlalin süreklilik kazanması arama yapan güvenlik güçlerini de bir gün korumasız bırakacağı ve sorunlarla karşılaşılacağı unutulmamalıdır. Aramanın CMK 119/4. madde fıkrasına açık aykırılık basit ihlal olarak nitelendirilemeyeceğinden ve yukarıdaki yazdığım gerekçelerle çoğunluğun görüşüne katılmıyorum> düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır. Sonuç: Açıklanan nedenlerle; 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, 2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 08.06.2011 gün ve 3981-4511 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA, 3- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yönündeki kabulüne ve diğer kanıtlara göre inceleme ve değerlendirme yapılması için dosyanın Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.03.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

            Görüldüğü üzere 6136 sayılı kanuna muhalefet suçu karşılaşılabilecek ceza tehdidi açısından önemlidir.Bu suçtan sanık olan şahısların soruşturma ve kovuşturma hususunda uzman hukukçu desteğinden faydalanması gerekmektedir. Çünkü bu suç, silah mekaniği bilgisi, fişek, balistik hususunda teknik bilgiler gerektirdiği için uzman yardımını gerektirmektedir. Mutlaka uzman bir hukukçu desteğinden faydalanılmasını önermekteyiz.